CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Kocaeli’de düzenlenen Emek Büroları Akademik Kurul Toplantısı’na katıldı. Çok sayıda akademisyenin bulunduğu programda konuşan Özel, son bölümde şunları söyledi:
“Bugün Cumhuriyet Halk Partisi Emek Büroları Akademik Kurul Toplantısı’nı Kocaeli’de yaptık. Kocaeli’deyiz. Çünkü burası emeğin başkenti. 31 Mart seçimlerinden sonra kazanamadığımız üç şehre çok üzüldüğümü ifade etmiştim. Bunlardan biri Kocaeli’ydi. Biri Gaziantep biri de Samsun’dur.
Bu şehirler Cumhuriyet Halk Partisi’nin hem tarihinde çok önemli kentlerdir hem yıllarca büyükşehirlerini yönettiği kentlerdir. Hem de Cumhuriyet Halk Partisi mademki sol, sosyal demokrat bir partidir, emeğin bu kadar güçlü olduğu bir kentte, Türkiye’nin nüfusunun yüzde 65’ine, ekonomisinin yüzde 80’ine yakınına hizmet edecek alanlarda belediye seçimlerini kazanmışken, Kocaeli’de bir olan belediyesini sadece üçe çıkarmış olması kabul edilebilir değildi. O yüzden ilk emek mitingimizi Kocaeli Gebze’de yapmıştık.
Bugün Emek Bürolarının Akademik Kurul Toplantısı’nı burada yapıyoruz. Bundan sonra Türkiye’nin dört bir yanında emek büroları çalışacak ama bir ayağı hep Kocaeli’de olacak. Bu emeğin başkentinde olacak ve bundan sonra Kocaeli’den çıkan, Kocaeli’de başladığımız bir emek mücadelesiyle, alın terinin karşılığını artık alma değil verme yolunda attığımız, bu önemli adımları attığımız ilk gün içinde bugünü hatırlayacağız.”
Özel şöyle devam etti:
“Cumhuriyet Halk Partisi geçmişte muhalefet partisi olmanın bilinciyle emeğin hakkını almanın, emeğin yanında durmanın toplantılarını yapıyordu. Oysa şimdi bundan sonraki süreçte emeğin hakkını nasıl vereceğiz? Emekçinin haklarını nasıl vereceğiz? Alın terinin karşılığını nasıl vereceğiz? Bunu konuşuyoruz. Çünkü iktidara gidiyoruz. İktidara yürüyoruz. İktidara hazırlanıyoruz. Emek büroları bugün burada bir kez daha geçim, çalışma ve yaşam koşullarının iyileştirilmesi için yola çıkıyor.
Emek bürosu, Cumhuriyet Halk Partisi’nin geçmişe dayanan önemli bir markası. Bugün geçmişte bu bürolara katkı sağlamış olan çok kıymetli büyüklerimiz de bu toplantımızda bulundular. Sayın Erdoğdu, Sayın Çetin. Sayısız isim de emek bürolarımıza geçmişte olduğu gibi bundan sonra da katkı sağlayacaklar. Sayın Veli Ağbaba bugün burada olamadı. Emek bürolarına geçmişte çok önemli katkılar sağlamış siyasiler bundan sonra da bizimle birlikte olacaklar.
“PARTİYİ NASIL YÖNETECEĞİMİZİ DE MUTABAKATA VARDIK”
Emek büroları bu kez iktidar yürüyüşünde Cumhuriyet Halk Partisi’nin iktidar programını nasıl hazırlayacağını konuştuğu bir sürede ve bir süreçte hayata geçirilmiş durumda. Malumunuz olduğu üzere 4-9 Eylül tarihleri arasında Cumhuriyet Halk Partisi geçtiğimiz hafta son zamanların en uzun süreli kurultayını gerçekleştirdi. 1930’lar, 1940’larda olduğu gibi bir haftayı bulan bir kurultay yaptı.
Kurultayımızın adı Değişim Kurultayı’ydı ve kurultayımızda önce oy birliğiyle neredeyse oy birliğiyle, komisyonda oy birliğiyle, genel kurulda da bazen maddelerin yarısından çoğu mutabakatla pek çoğu bir karşı oya karşı, en çok itiraz alan madde dahi bin 300 oy içinde 361 karşı oy alarak, bir mutabakatla hayata geçti. Biz geçen hafta partiyi nasıl yöneteceğimizi de mutabakata vardık. Ardından iki gün hazırlık toplantılarını yaptık. Şimdi Türkiye’yi nasıl yöneteceğimize dair ortaya koyduğumuz program çalışmamızın tam başındayız.
Bundan 6-9 ay sonra program kurultayımızı topladığımızda orada Cumhuriyet Halk Partisi’nin, bundan yaklaşık yirmi yıl önce yazılmış, 2008 yılında son şekli verilmiş, programını çağın ihtiyaçlarına uygun, daha kısa, daha net, daha kolay okunabilir, erişilebilir bir şekilde hazırlayıp, oradan her bir bakanlık için, her bir alan için çözüm önerilerimizin yani politika notlarımızın çıkacağı, ardından da bunu çok sayıda siyaset ve propaganda belgesine dönüştüreceğimiz bir sürecin içindeyiz.
“2025 KASIM’DA YAPILACAK BİR SEÇİMDE TÜRKİYE’Yİ BÜTÜN BU SIKINTILARDAN KURTARMAYA TALİBİZ”
Cumhuriyet Halk Partisi iktidara gidiyor. 2025 yılının Kasım ayı Sayın Erdoğan’a bir çağrı yaptığımız tarihtir. Kendisi geçmişte çok tartışıldı. Bu ikinci dönem mi, üçüncü dönemi mi? Kendileri Anayasa aksini yazmasına rağmen, ‘Anayasa değiştikten sonra ikinci dönemimiz’ diyordu. Yüksek Seçim Kurulu bu fikre iştirak etti. Bu yönde karar verdi. Kendisi seçimleri Cumhurbaşkanı yenilediği halde, yeniden aday olabildi. Bu durumda, üçüncü döneminde, şimdi yani ikinci dönemin içinde kendisi seçim kararı alırsa yeniden aday olamıyor, çok net. YSK’nın kararına göre ve kendi geçmiş dönemde de, dönemlerini ikinci döneme aday oluyoruz dedikleri süreçte Anayasa şunu yazıyor: Meclis 360 milletvekili seçim kararı olursa mevcut Cumhurbaşkanı son bir kez aday olabilir. Bunu Adalet ve Kalkınma Partisi MHP’yle birlikte başaracak çoğunluğa sahip değil. Bize muhalefete ihtiyaçları var. 360 rakamını yakalayabilmeleri için de bizim kendilerine bir cümlemiz var. Tam ortasında yani bu tartışmalı beş yılın yarısı sizden, yarısı bizden, tam ortasında. İki buçukuncu yılda gelip erken seçim kararı alıyorsanız biz varız. Seçimleri yenileyelim. Sonrasında bir daha gelip kapımızı çalmayın. Yani Erdoğan yeniden aday olmak iddiası varsa son tarih 2025 Kasım’dır. 2025 Kasım’da yapılacak bir seçimde biz Türkiye’yi bütün bu sıkıntılarından kurtarmaya talibiz. Bu sorunları çözemeyen, işsizliği bitiremeyen, yoksulluğu derinleştiren bu iktidar halen daha eğer kendine güveniyorsa, en güçlü adayları halen Sayın Erdoğan’sa buyursunlar. Gelecek sene 2025 Kasım’da bir erken seçimde Türkiye, ‘ikinci yüzyılda dertlerine kim çare olacak’ bu kararı versin. Biz diyoruz ki ‘Tüm dertlerin var bir çaresi onun da adı Cumhuriyet Halk Partisi’. Bu özgüvenle buradayız.
“BU ÜLKEYİ YÖNETECEĞİMİZİ MİLLETİMİZE ANLATACAĞIMIZ BİR SÜRECİN İLK EVRESİNDEYİZ”
Şimdi kim özgüven gösteriyor? Kim milletten kaçıyor? Onu test edeceğimiz bir yıldan biraz fazla bir süremiz var. Biz bu yılın ilk yarısını adeta hükümet programını milletimizle birlikte yazacağımız ve bu ülkeyi bundan sonra nasıl yöneteceğimizi milletimize anlatacağımız bir sürecin ilk evresini, ilk altı ayda ikinci evresini de ondan sonraki altı ayda yoğun bir kampanyayla sürdüreceğiz. Şimdi emek büroları bu işin en önemli kısmı için bir kez daha hem masa başında hem sokakta, sahada 81 ilde, 973 ilçede fabrikalarda, tarlalarda, sokaklarda, evlerde ve köylerde çok önemli bir emek vermek üzere bir araya gelmiş durumda. Hiç şüphesiz bu ülke nasıl yönetilecek dediğinizde herkes gözü bir tarafa diker. Bir tarafa bakar. Orada size sorarlar. Politikalarınız nasıl olacak? Parti, Cumhuriyet Halk Partisi’yse son sosyal demokrat bir partiyse, yani ana odağında emek, alın teri ve emekçinin hakkını alması varsa, ekonomi politikalarını hazırlayanlar da bir gözüyle emek politikalarının nasıl ifade edildiğine bakarlar. Bu masalardan biz bu ülkedeki insanların nasıl geçineceğine, nasıl çalışacağına, hangi güvencelere, hangi haklara sahip olacağına ve haklarının devlet tarafından nasıl verileceğine karar vereceğiz. Ekonomi politikalarını oluşturan arkadaşlar da oluşturacakları ekonomik programla bu hedefleri nasıl finanse edeceklerine, bunun kaynağını nasıl sağlayacaklarına ve bu süreci nasıl yöneteceklerine karar verecekler.
“CUMHURİYET HALK PARTİSİ’NIN ANA EKSENİ KAMUCULUKTUR”
Cumhuriyet Halk Partisi’nin ana ekseni kamuculuktur. Sağlıkta da kamucuyuz, güvenlikte de kamucuyuz, emek-işveren ilişkilerinde de kamunun yoğun denetimine, kamunun bu konuda emekten yana taraf olmasına hemfikir olmuş bir siyasi partide siyaset yapıyoruz. Bu Türkiye’ye iyi gelecek. Bu ezilenlere iyi gelecek, bu köylülere iyi gelecek, bu işçilere iyi gelecek, bu esnaflara, küçük esnaflara iyi gelecek. Bu sanayide çalışan, KOBİ’de çalışan işçiye de iyi gelecek. Aslında günü geldiğinde bu Türkiye örneğinden herkes görecek ki bu KOBİ’nin sahibine de sanayiciye de iyi gelecek. Biz huzur içinde, barış içinde, birlik içinde bir ülkeyi hep birlikte nasıl güçlendireceğiz, hep birlikte nasıl kalkındıracağız, azın başında kavga etmek yerine çoğu nasıl adil bölüşeceğiz onu bütün Türkiye’ye ve bütün dünyaya hep birlikte göstereceğiz. Türkiye olarak bütün dünyaya göstereceğiz.
“EMEKLE SERMAYE KARŞI KARŞIYA GELİRSE EMEĞİN YANINDAYIZ”
Bugün burada emeğin hak ettiği değeri bulduğu, toplumsal adaletin sağlandığı ve herkesin insan onuruna yakışır şartlarda çalışabildiği, yaşayabildiği bir Türkiye’yi inşa etme kararlılığıyla bir araya gelmiş bulunuyoruz. Öncelikle davetimizi kabul ederek bizlere omuz veren bu toplantının çok değerli katılımcılarına, hocalarımıza, siyasetçilerimize her birisine ayrı ayrı teşekkür ederek sözlerime başlamak isterim. Partimiz tüzüğündeki ifadesiyle aydınlanma ideallerini, emek mücadelelerini, sosyal demokrasinin, özgürlük, eşitlik ve dayanışma ilkelerini benimseyen, çağdaş, demokratik, sol bir siyasi partidir. Biz emekle sermaye karşı karşıya gelirse emeğin, kadınla erkek karşı karşıya gelirse kadının, güçlüyle, zayıf karşı karşıya gelirse zayıfın, haklıyla haksız karşı karşıya gelirse haklının tarafındayız. Bunda tartışılacak hiçbir şey yok. İşçilerle, sendikalarla, sivil toplumda daha fazla dayanışan, onlara güç veren, onlardan güç alan bir parti olmak için yola çıktık. Geçmişte partimize güç vermiş olan emek bürolarının pratiğini yeniden ve daha güçlü şekilde hayata geçirmek için buradayız. Bu kez muhalefeti örgütlemek emeğin örgütlenmesine katkı sağlamak değil iktidarımızı örgütlemek ve emek politikalarını doğru bir yerden kurmak, tartışmak üzere bir aradayız. Geçmişte emek bürolarında aktif çalışmış bir genel başkan olarak da bu bürolara duyduğum güveni ve verdiğim önemi bir kez daha teyit etmek isterim. Emeği adil ve eşit bir düzeni savunmak politik bir tercih sonuçta. Elbette bu tutum partimizin önceki politikalar arasında da yer alıyordu. Sosyal refah devletinin temel ilkelerine bağlı olarak emekçilerin, emeklilerin, ücretlilerin, gençlerin ve kadınların hakkını almak, onları güçlendirmek temel hedefimizdi. Ama bundan sonra hak almanın değil, bu hakkı teslim etmenin, bu hakkı vermenin nasıl yapılacağını konuşan bir zeminde buluşmuş durumdayız.
“HERKESİN DAHA ADİL BİR GELİR DÜZEYİNE ULAŞMA HAKKINI SAVUNUYORUZ”
Sosyal refah devleti sadece ekonomik büyümeyi hedefleyen bir yapı değil aynı zamanda bu büyümenin adil bir şekilde paylaşıldığı toplumsal dayanışmanın ve eşitliğin esas alındığı bir sistemdir. Bu amaçla 101’inci yaşına ulaşan partimizin siyasi geleneğinde önemli bir yere sahip olan emek bürolarını yeniden örgütlüyoruz, yeniden hayata geçiriyoruz. Kurduğumuz emek büroları sadece emekçilerin haklarını savunmakla kalmayacak, aynı zamanda toplumun en kırılgan kesimlerinin de haklarını güvence altına alacak politikaların oluşturulmasına da öncülük edecektir. Adil ücret politikalarından sendikal örgütlenmeye, iş cinayetlerinden işçi sağlığı ve güvenliğine, esnek çalışmalardan dijital emeğe kadar geniş bir yelpazede çalışma hayatına dair tutumumuzu, geniş kitlelerle bu masanın ve bu büronun çalışmaları ışığında ifade etmeye devam edeceğiz. Emeğiyle çalışan herkesin daha adil bir gelir düzeyine ulaşma, emeğinin karşılığını alma hakkını savunuyoruz.
“TEKNOLOJİ BİR ŞEY GETİRİYORSA GÖTÜRDÜĞÜ SADECE EMEKÇİDEN OLMAZ”
1970’lerde üçüncü Genel Başkanımız Bülent Ecevit, sosyal demokrat anlayışın içini doldurarak işçilerle, ücretlilerle, sendikalarla dayanışma içinde olmuş, emekçinin yanında durmuş ve 70’lerde girdiği iki yerel, iki genel seçimden Cumhuriyet Halk Partisi’ni birinci çıkarmayı başarmıştır. O süreçte Türkiye’de en güçlü sendikaların, DİSK’in bu Cumhuriyet Halk Partisi’nin girdiği iki genel seçimde emeğin geleceği açısından CHP’nin iktidarını daha doğru gördüğü için Cumhuriyet Halk Partisi’ne açık ve yazılı destek açıkladığını da bir kez daha hatırlatmak isterim. Bugün biz teknolojinin değiştiğini, hayatın değiştiğini, emeğin değiştiğini, dünyanın değiştiğini de görerek ancak aynı temel ilkelere bağlı kalarak siyaset yapmak durumundayız. Teknolojik gelişmelerin yarattığı artı değer, zaman ve kaynak tasarrufu üzerinde emekçinin hakkını savunan birilerine ihtiyaç var. Bugün ışıksız fabrikalardan konuşuluyor. Bugün robotlardan konuşuluyor. Ama bunun artı değerin sadece sermayeye kalmasının, bunun yarattığı artı değerinden işçiye sadece işsizliğin düşmesinin, güvencesizliğin düşmesinin ya da esnek çalışmanın bir argümanı haline gelmesinin bizim açımızdan kabul edilebilecek hiçbir tarafı yok. Teknoloji bir şey getiriyorsa götürdüğü sadece emekçiden olamaz. Bunun için dünya robot vergilerini konuşuyor. Yadsımıyoruz, önemsiyoruz. Ama bunun sadece robotlarla değil istihdamsız alan yaratan her türlü mekanizasyon aşamasında kademeli olarak tartışılması gerektiğini düşünüyoruz. Bir fabrika ışıksız olduktan, sıfır işçi olduktan o vakitten sonra ancak sadece her bir robotun ne kadar işçiyi işsiz bıraktığının hesaplanmasını değil, bugünkü aşamada her teknolojik gelişme, bir istihdamsızlık yaratıyorsa, kademeli olarak bu aşamadan bunun konuşulması, görüşülmesi gerektiğini düşünüyoruz.
“UZAKTAN ÇALIŞMA”
Uzaktan çalışma bir gerçekse bu gerçekte uzaktan çalışanla çalıştıran arasına devletin denetimini hem ilkesel hem teknolojik hem de varoluşsal olarak tarif etmek durumundayız. Birileri oturduğu yerden uzakta çalıştırdığı gencecik elemanlarına, iş talimatlarını gece gündüz saat ayırmadan, tatil ayırmadan, dinlenme ayırmadan yağdırıp o emeği orada sömürüyorsa o iki bilgisayar arasına devlet girmek durumundadır. O iki bilgisayar arasında devlet puantaj da yapmak durumundadır. Fazla mesai de hesaplamak durumundadır. Bayramda çalışıyorsa ona göre ücretlendirmek durumundadır. Ulaşılmama hakkının da güvencesi devlet olmak durumundadır. Devletin üzerinden, kamunun üzerinden Sosyal Güvenlik Kurumu’nun üzerinden Çalışma Bakanlığı’nın üzerinden geçmeyen her bir iş emri de cezalandırılmak, takibe alınmak ve kaçak işçi çalıştırmak olarak tanımlanmalı, cezalandırılmalı ve gencecik evlatlarımızın emekleri uzaktan birilerinin yağdırdığı talimatlarla asla ve asla sömürülememelidir. Buraya gerçek bir dijital altyapıyı, gerçek bir denetimi, gerçek bir müdahaleyi koyacak anlayış bugünkü iktidarda yoktur. Bugünkü iktidarın karşısında bunu savunan da iktidar olduğu gün hayata geçirecek olan da sosyal demokrat bir ideolojidir. Sol bir partidir. Cumhuriyet Halk Partisi’dir.
“MOTOKURYENİN DE HİZMET SEKTÖRÜNÜN DE PLAZADA ÇALIŞANLARIN DA EMEKLİLERİN DE GÜVENCESİ BİZİZ”
Bugün hangi partiye oy veriyor olursa olsun gencecik çocuğunun sömürüldüğünü gören annelere, babalara da ‘Ben oy vermiyorum ya, benim siyasetle ilgim yok’ diyen gencecik arkadaşıma da şunu söylüyorum ki böyle sömürülmeyi siz hak etmiyorsunuz. Bunun teminatı Cumhuriyet Halk Partisi’dir. Bunu sağlamanın yolu bu sefer sandığa gidince bunları savunan bir partiye oy vermek, ‘Ben siyasete mesafeliyim’ değil, şu anda yaşadığın her sıkıntının çaresinin sandık olduğunu bilmek, görmek gerekmektedir. Bunu bugüne kadar belki de o hakkı olduğu halde hiç oy kullanmamış gencecik seçmenlerimizle de onların anne, babalarıyla da açık açık konuşma niyetindeyiz. Plaza çalışanlarını görmeden, kasiyerleri yok sayarak, motokuryelerle temas etmeden, hizmet sektöründe çalışanların sorunlarını sanki onlar evren dışındaymış gibi, bir yandan kahvemizi içiyoruz, yemeğimizi yiyoruz, birileri de bize hizmet ediyor ama onlar yok gibi, onları evren dışında gören bir anlayışı topyekun reddediyoruz. Motokuryenin de hizmet sektörünün de plazada çalışanların da emeklerinin de güvencesi biziz. Onların belki de görmedikleri, bilmedikleri, tahayyül etmedikleri hakları var. O hakları hep birlikte göreceğiz tanımlayacağız, savunacağız ve kendilerine kazandıracağız. Kazanmak için onların mücadele etmeleri gerektiğini biliyoruz ve bunun tam olarak teminatıyız. Az kazanandan az, çok kazanandan çok vergi alındığı, hiç kazanmayanın da devlet tarafından yakasının bırakıldığı adaletli bir vergi sistemine ihtiyacımız var. Avrupa Birliği İstatistik Ofisi’nin verilerine göre Avrupa ülkelerine kıyasla gelir eşitsizliğinin en yüksek olduğu ülke Türkiye’dir. Nüfusun en zengin yüzde 20’sinin varlıkların yüzde 81’ini en yoksul yüzde 20’sinin ise yüzde 0,5’ini arada yüz altmış katlık bir farkın sürdürülemez olduğunu, Cumhuriyet Halk Partisi’nin siyasetinin tam da bu noktada sürdürülmesi gerektiğini esas mücadele alanının bu olduğunu bir kez daha ifade etmek ve teyit etmek istiyorum.
“KADIN VE GENÇ İSTİHDAMINI ÖNCELEYEN, TOPLUMSAL CİNSİYET EŞİTLİĞİNİ GÖZETEN POLİTİKALAR ÜRETECEĞİZ”
30 Haziran’da emek mitingimizi Gebze’de yapmıştık. İlk toplantımızı Kocaeli’de yapıyoruz. Kocaeli’ni hem 31 Mart seçimlerinde, seçimlerden sonra biraz önce de sizlerle paylaştığım hedefimizde olan üç kritik şehirden biri olduğu için çok önemsiyoruz. 15-16 Haziran 1970 işçi direnişinin merkezlerinden bir tanesi olduğu için ilk adımın Kocaeli’nden atılmasını çok önemsiyoruz. Kocaeli’nin emeğin başkenti olması, Cumhuriyet Halk Parti’nin bunu savunan bir parti olması Kocaeli’deki işverenlerin Kocaeli’deki emekçiler dışındaki kesimlerin kaygı duyacağı değil aksine çok daha mutlu bir Kocaeli, çok daha zengin bir Kocaeli, hep birlikte daha çok kazanıp daha çok üretip daha adil paylaşacağımız bir Kocaeli’ni Türkiye’deki bu yürüyüşün ilk adımı olmanın onurunu yaşayan bir kent olacağını şimdiden müjdelemek istiyorum. Bundan sonra emek büroları 973 ilçede, 81 ilde ve dünyanın pek çok ülkesinde çalışırken bir pergel misali bir ayağı hep Kocaeli’de olacak. Bu kentte olacak ve bu kentin Cumhuriyet Halk Partisi’nin iktidarına giderken en büyük sıçramalardan birini yaptığımız kent olduğunu hep birlikte göreceğiz. Birlikte yaşayacağız. Çocuklarımızı ucuz iş gücü olarak piyasanın insafına terk eden mesleki ve teknik eğitim sistemini topyekun değiştirecek, çağın gereklerine uygun bir eğitim politikasını hep birlikte önereceğiz. Staj ve çıraklık mağduru yaratmayacak, kademeye, yasaya ek göstergeye takılmadan emeklisini darda bırakmayacak bir sosyal güvenlik reformunu yeni baştan inşa edeceğiz. Yaratıcı emeği göz ardı etmeyen, gençlik enerjimizi tüketen beyin gücünün önüne geçen, kadın ve genç istihdamını önceleyen, toplumsal cinsiyet eşitliğini gözeten politikalar üreteceğiz. Emek büroları bu mücadelede yolumuzu aydınlatacak, halkımızın sesi olacak ve sosyal politikalarımızın temelini oluşturacaktır.
“CUMHURİYET HALK PARTİSİ GENEL İKTİDAR İÇİN GERİ SAYIMDA OLAN BİR PARTİDİR”
Ancak bu politikaların sadece kâğıt üzerinde kalmaması, halkımızın günlük yaşamında somut karşılık bulması gerekmektedir. Bu inançla sizler gibi uzman, deneyimli ve kararlı akademisyenlerin bir araya geldiği bu kurulun partimizin politikalarının oluşumunda kritik bir rol oynayacağını biliyorum. Buna yürekten inanıyorum. Çalışma yaşamında, emekçiden taraf olmak, hak savunuculuğunu politik bir ideal ile yukarı taşımak, emek mücadelesini güçlendirmek ve sosyal adaleti sağlamak bugüne kadarki en önemli sorumluluklarımızdan biriydi. Parti’nin bu noktada eksikleri olmuş olabilir ama niyetinin halis ve geçmişinin övünülecek süreçlerle dolu olduğuna kimsenin şüphesi yok. Ama bundan sonraki süreç artık bu politikaların iktidardayken samimiyetle nasıl hayata geçirildiğinin konuşulduğu bir süreç olmak durumundadır. Cumhuriyet Halk Partisi örgütüne milletvekillerine, Parti Meclisi’ne ısrarla söylediğim bir hususu bugün buradan da tekrar istiyorum. Cumhuriyet Halk Partisi artık muhalefet partisi değildir. Nasıl muhalefet edeceğine, nasıl karşı çıkacağına, nasıl itiraz edeceğine karar veren bir süreci çoktan geride bıraktık. Cumhuriyet Halk Partisi, Türkiye’nin birinci partisidir. Kuruluş itibarıyla da öyledir. Girdiği son seçimler itibariyle de öyledir. Anketler itibariyle de öyledir. Bugün sahadaki beklenti ve gördüğü toplumsal karşılık itibariyle de öyledir. Cumhuriyet Halk Partisi, Türkiye’nin birinci partisidir. Cumhuriyet Halk Partisi iktidar partisidir. Cumhuriyet Halk Partisi genel iktidar için geri sayımda olan bir partidir. Ve bu geri sayım sürecini büyük bir mutlulukla, büyük bir şevkle tadını çıkararak değil, canımızı dişimize katarak ve çalışarak tamamlamak zorundayız. Çünkü yük ağırdır. En basitinden 22 yıllık bir enkaz önümüzdedir. Bu süreçte emeğin kaybettiklerini ona geri vermek, o mücadelenin önünü açmak ve Cumhuriyet Halk Partisi iktidarı bir gün yeniden sonlandığında, 22 yıl yaşadığımız kâbusu yeniden yaşamamak için, yani yeniden bir tek adam rejimiyle muhatap olmamak için demokrasimizi, emek yeniden bu kadar çok sömürülmesin diye sendikal hakları, sendikalar kanununu güçlendirmek, yeniden Türkiye orta gelir tuzağına yakalanmasın, asgari ücret açısından yaşanan hem verenleri zorlayan ama alanlar için de çok düşük olan bu asgari ücretten bu ülke kurtulsun, bu ülkenin asgari ücreti Mısır’la, Hindistan’la değil, İskandinav ülkeleriyle, Avrupa Birliği ülkelerinin asgari ücretiyle karşılaşsın diye ekonomide yapısal reformlar yapmak. Penye, ihraç etmekle çimento ihraç etmekle övünmek yerine teknoloji ihraç edebilecek bir altyapıya kavuşmak için gerekli vizyonu bugünden ortaya koymak hepimizin birinci sorumluluğudur.
“BUGÜN EMEK, İKTİDARA DÜNDEN DAHA YAKIN”
Bunun için, bundan sonra azın başında kavga eden değil ülkeyi büyüten, ülkeyi güçlendiren, ekonomiyi güçlendiren ve çok adil paylaşan bir ülkeyi hep birlikte yaratmak hepimizin boynunun borcudur. Akademik kurulumuz, yalnızca politika metinleri hazırlamakla kalmayacak, aynı zamanda bu politikaların toplumun her kesiminde karşılık bulmasını sağlayacak bir kılavuz görevi de görecektir. Sizlerin katkılarıyla emeğin hakkını aldığı, herkesin insanca yaşadığı bir Türkiye’yi hep birlikte inşa edeceğiz. Birlikte emeğin ve toplumsal adaletin ön planda olduğu, sosyal refah devletinin ilkelerine dayanan, güçlü ve adil bir Türkiye’yi inşa edeceğiz. Bu tarihi sorumlulukta bir kez daha emek bürosunda böyle bir masanın etrafında bulunmaktan büyük bir heyecan duyuyorum. Geçmişte masanın yanlarında, sonlarında oturmuş, bu masaya inanmış birisi olarak bugün bu masanın başının ve sonunun olmadığını, emekten yana olan sol, sosyal demokrat bir partide herkesin sözünün genel başkan sözü kadar güçlü olduğunu ama sözümüzün toplamında vardığımız mutabakattan sonra bunu hep bir ağızdan hep birlikte savunmanın da tüm örgütümüzün yükümlülüğü olduğunu bir kez daha ifade ediyorum. Bundan sonra her yıl bir öncekinden iyi olacak. Çünkü bugün emek, iktidara dünden daha yakın. Yarın bugünden daha yakın olacağız. Hep birlikte çalışacağız. Hep birlikte başaracağız. Türkiye’de öyle üç kişinin, beş kişinin, üç şirketin, beş şirketin, onun yandaşının, bunun sınıf arkadaşları dönemini bitirip, Türkiye’de emeğin, işçi sınıfının ve emeğiyle geçinmek isteyen namuslu insanların, onlarla birlikte bu ülkeyi paylaşan tüm insanları, güçlü, zengin ve adil Türkiye hedefine inanan herkesin önümüzdeki dönem bir büyük başarıyı birlikte sırtladığı, omuzladığı ve yaşadığı bir süreç olacak. O günlere olan inancımla hepinizi saygı ile selamlıyorum, hepinize ayrı ayrı teşekkür ediyorum.”